15 Ocak 2010 Cuma

Efsane Patatesli Yumurta...



Bugün açlıktan midem kazınıyordu. Çokta üşengeç olduğumdan yumurta kırsam kafi dedim. Ama dedim farklı bişi olmalı. İnternette yumurta tariflerine bakmaya başladım. Yumurta yapmanın o kadar çok çeşiti varmış ki.. Ama aklımda, daha basit daha efsane bişi vardı. Patatesli yumurta.. Adından da anlaşılacağı gibi sadece basitlik içeriyordu. Ama efsaneydi. Orta boy teflon tava çıkardım.. Durdum.. Acaba büyüğünü mü çıkarsam.. Kararsız kaldım..

Sonra aç gözlülüğümü bi kenera bırakıp annemin gözdesi o orta boy teflon tavayı ocağa koydum. Bir yemek kaşığı tereyağ koyarken telefonuma mesaj geldi. Mesajda "Hadi çık." yazıyordu. Arkadaşımla okulda buluşup ders çalışacaktık. Okula yaklaştık demek istiyordu esasen mesajda. Bi anda irkildim. Anında bir koku sarmıştı mutfağı. Bu kokuyu biliyordum. Halis muhlis malatya tereyağı kokuyordu. Ardından hemen telefonun mesaj kısmına girerek, heyecanla mesaja cevap olarak "Patatesli yumurtamı bırakıp gelemem." yazdım. O koku nasılda büyülemişti beni.
Torbanın dibinde kalan son patatesi elime geçirip hızlı hızlı soymaya başladım. Ufak ve küp şeklinde doğradığım patatesleri kızgın malatya tereyağının içine boşalttım. Patatesler pişince siparişle özel olarak getirttiğim pul biberden bir tutam tavaya attım ve basladım ufaktan karıstırmaya.

İki sokak aşağıdaki malatya pazarından aldığım günlük köy yumurtalarını bir bir tavaya kırmaya başladım. Yumurta tavaya tam düşerken "coshh" diye tabir edebileceğim o sesi çıkardığında tüylerimin diken diken olduğunu fark etmiştim. Dört köy yumurtasını kırdıktan sonra babasının akşam eve gelince çikolata aldığını duyan ufak çocuk gibi heyecanlanırcasına karıştırmaya başladım. Ama çok dikkatliydim. Yumurtaların o koyu sarı kısımlarını patlatmamaya özen gösteriyordum adeta. Yavaş yavaş yaptığım sanat, kıvamını almaya başlıyordu.  Tavanın kenarlarından haykırır gibi köpüren eşsiz malatya tereyağsı, sanki beni cezbetmek istercesine dans ediyordu. Ne yapacağımı şaşırdım. Buna bir son vermeliydim. Tazecik odun ekmeğinin yumuşak kısmından büyük bir parça kopardım. Denizin dibinde nefesi tükenen dalgıçlar gibi çaresizce hızla elimdeki ekmeği tereyağın köpüren kısmına daldırdım. Ekmek parçasını ağızıma attığım anda gözlerim karardı. Etrafıma baktım ve sanki başka bir yere ışınlanmıştım.  Etraf yemyeşil çimenlikti. Yumurta ağaçlarının arasında gezen inekler görüyorüyordum. Köylü kadınları inekleri sağarken o tombul memelerden süt yerine tereyağı akıyordu. Korkmaya başlamıştım. Halüsülasyon gördüğümü anlayınca hemen koluma bi çimdik atarak kendime geldim.

Leonardo Da Vinci'nin Mona Lisa'yı bitirdiğindeki sevincine benzer bir duyguyla biten eserimin altını kapattım. 2'li odun ekmeğiyle tavayı kaptığım gibi masaya oturdum. Ekmekten büyük parçalar kopararak tavaya banıyordum hararetli hararetli. İftar sofralarındaki tabakları sünnetler gibi tavayı sünnetlemiştim. Büyüsüne kapıldığım patatesli yumurtanın bitmesiyle normale dönmüştüm. Ve o anda okula geç kaldığımı anladım. Apar topar evden çıktım tokluğun getirdiği miskinlikle...

Yani burdaki anlatılmak istenen; Patatesli Yumurta deyip geçme..
Böylesine yapan birini hiç duydun  mu?

2 yorum:

  1. Waouuuwww çok güzeL oLmuş..
    Patatesli yumarta yerken bundan sonra bunLarı bende hissetmek istiyorum yhaa bananeee (:

    YanıtlaSil
  2. gözlerimi açtım o güzell kokuu ımmm annem evde bu bi pazar sabahıı eve gelen herkesi sanki uzun zamandır görmemişçesine içeri buyur ediyor..aramızda kalsın baya sesli bir biçimde :) evin içinde kokudan sesler..bir sürü kargaşaa veeee evvett o buyukk masaa tüm şahşasıyla üzerindede tereyağlı sıcacık evde yapılan ekmekler bu başka bişey yaa ;) buunu da anlatmalısın bence aa ekmeğii değil pazar sabahını ;)ımm unutmadan çay ve poğaçayıda unutma :)

    YanıtlaSil