17 Şubat 2010 Çarşamba

Vazgeçmek Mümkün Olmasın..

Öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın.
Ellerimde koparmaya çaıştığım zincirlerden kalma yara izleri
Yeni yeni iyileşmeye yüz tutmuş olsun.
Gözlerimde öyle bir karanlık olsun ki, gören kör oldum sansın.
Yanaklarım kurumuş olsun göz yaşlarımdan, dudaklarımsa çatlak çatlak.

Öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın.
Belki bin tane aşktan geçmiş olayım ve hiçbiri olmasın gözümde.
Hiçbiri tamamlayamamış olsun cümlelerimi,
Hiç biri bağlayamamış olsun geceyi sabaha.
Hiçbirinin gülüşünün her anı senin kadar aklıma işlenmemiş olsun.
Hiçbirinin hayali en güzel haliyle barınamamış olsun beynimde.
Hiçbirinin izi kalmamış olsun bedenimde.

Öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın.
Sessizce ağladığım anları kimse çığlık çığlığa hıçkırıklara dönüştürememiş olsun.
Ellerim kimsenin üzerinde eriyip gitmemiş olsun, gezinse bile.
Dudaklarım senin adını söylerkenki gibi kıvrılmamış olsun hiç bi ad'a yeterince.
Yerine koymaya çalıştığım her beden yok olup gitmiş olsun kumlar aktıkça tane tane.
Unuttuğumu sandığım, vazgeçtiğimi sandığım,
Sevmediğimi sandığım öyle bir zamanda gel ki
Yerçekimine karşı koysun damarlarımda beni yaşatan her zerre.
Öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın...

Orhan Veli

18 Ocak 2010 Pazartesi

Sadece yapamadıklarımızdan pişman oluruz...



Pişmanlık acı verici bir duygudur aslında. Hatırladıkça insanın boğazını düğüm düğüm eden duygudur. Pişmanlık çaresizliktir. Çünkü geri dönemezsin düzeltmek için. Zamanı geriye alamazsın. Birşeyler yapabilmek adına geçtir artık. Çaresizsindir.

Hep bir şans vardır derler. Ama kim bilir. Geri dönersin, artık eskisi gibi değildir herşey. Zaman değiştirmiştir koşulları. Yapmak istesende, yapmak istediğin zamanki gibi reaksiyon vermez tepkiler. Sonra pişmalık alır götürür. Kurt gibi içten içe yer, bitirir seni.

Ama kimi zaman da bir şans vardır gerçektende. Hayattaki pişmanlğını ortadan kaldırmak için yola çıkarsın. Fakat yapacakların, daha zordur artık. Bu sefer " KEŞKE..!!" demekten alıkoyamazsın kendini. "Keşke o zaman yapabilseydim." dersin.

Ama marifet istikrarlı olabilmekte.
Ama marifet olmuşları kabullenmeyip, onları değiştirebilmekte.

Saygılarımla...

Halil GÜNBEYİ

17 Ocak 2010 Pazar

Su..



Hiç birşey yoktu..

Ne ben vardım, ne sen.  Ne yer vardı,ne gök. Ne iyi vardı, ne kötü.  Ne dünya vardı, ne samanyolu. Ne altında bir şey vardı, ne üstünde. Aslında ne alt vardı, ne üst...

Hiç birşey yoktu..
Sadece "O", Sadece su vardı.

Önce su, alt  oldu, üst oldu. Sonra yer oldu, gök oldu. Hava oldu, toprak oldu. Toprak insan oldu. Sen oldun, ben oldum. Yani herşey sudan oldu. Susuz varlık yok. Varlığı yok etmek için ise ateş var. Ama suyu sadece ateş temizler.

Temiz su nedir? Bilindiği üzere  iki hidrojen bir ojksijenden oluşmazmı. Varlık aslında bir su. Ama su bir varlık değil. Suya ulaşmak için ateşe ihtiyacımız var. Varlık ateşe düştüğü zaman temiz su buharlaşır, posası kalır. Varlık yok olur, su baki kalır.

Necip Fazıl, " Sonum yokluk olsa, bu varlık niye? " demiş. İnsan, sen, ben... Bir varlığız.  Ama sonumuz yokluk değil. İnsan yok olacak amma sen değil, ben değil... İnsan toprak olacak, toprak ise su. Ama sen yine doğacaksın. Dünya yok olacak ve yine sadece su kalacak...

Selametle..

15 Ocak 2010 Cuma

Efsane Patatesli Yumurta...



Bugün açlıktan midem kazınıyordu. Çokta üşengeç olduğumdan yumurta kırsam kafi dedim. Ama dedim farklı bişi olmalı. İnternette yumurta tariflerine bakmaya başladım. Yumurta yapmanın o kadar çok çeşiti varmış ki.. Ama aklımda, daha basit daha efsane bişi vardı. Patatesli yumurta.. Adından da anlaşılacağı gibi sadece basitlik içeriyordu. Ama efsaneydi. Orta boy teflon tava çıkardım.. Durdum.. Acaba büyüğünü mü çıkarsam.. Kararsız kaldım..

Sonra aç gözlülüğümü bi kenera bırakıp annemin gözdesi o orta boy teflon tavayı ocağa koydum. Bir yemek kaşığı tereyağ koyarken telefonuma mesaj geldi. Mesajda "Hadi çık." yazıyordu. Arkadaşımla okulda buluşup ders çalışacaktık. Okula yaklaştık demek istiyordu esasen mesajda. Bi anda irkildim. Anında bir koku sarmıştı mutfağı. Bu kokuyu biliyordum. Halis muhlis malatya tereyağı kokuyordu. Ardından hemen telefonun mesaj kısmına girerek, heyecanla mesaja cevap olarak "Patatesli yumurtamı bırakıp gelemem." yazdım. O koku nasılda büyülemişti beni.
Torbanın dibinde kalan son patatesi elime geçirip hızlı hızlı soymaya başladım. Ufak ve küp şeklinde doğradığım patatesleri kızgın malatya tereyağının içine boşalttım. Patatesler pişince siparişle özel olarak getirttiğim pul biberden bir tutam tavaya attım ve basladım ufaktan karıstırmaya.

İki sokak aşağıdaki malatya pazarından aldığım günlük köy yumurtalarını bir bir tavaya kırmaya başladım. Yumurta tavaya tam düşerken "coshh" diye tabir edebileceğim o sesi çıkardığında tüylerimin diken diken olduğunu fark etmiştim. Dört köy yumurtasını kırdıktan sonra babasının akşam eve gelince çikolata aldığını duyan ufak çocuk gibi heyecanlanırcasına karıştırmaya başladım. Ama çok dikkatliydim. Yumurtaların o koyu sarı kısımlarını patlatmamaya özen gösteriyordum adeta. Yavaş yavaş yaptığım sanat, kıvamını almaya başlıyordu.  Tavanın kenarlarından haykırır gibi köpüren eşsiz malatya tereyağsı, sanki beni cezbetmek istercesine dans ediyordu. Ne yapacağımı şaşırdım. Buna bir son vermeliydim. Tazecik odun ekmeğinin yumuşak kısmından büyük bir parça kopardım. Denizin dibinde nefesi tükenen dalgıçlar gibi çaresizce hızla elimdeki ekmeği tereyağın köpüren kısmına daldırdım. Ekmek parçasını ağızıma attığım anda gözlerim karardı. Etrafıma baktım ve sanki başka bir yere ışınlanmıştım.  Etraf yemyeşil çimenlikti. Yumurta ağaçlarının arasında gezen inekler görüyorüyordum. Köylü kadınları inekleri sağarken o tombul memelerden süt yerine tereyağı akıyordu. Korkmaya başlamıştım. Halüsülasyon gördüğümü anlayınca hemen koluma bi çimdik atarak kendime geldim.

Leonardo Da Vinci'nin Mona Lisa'yı bitirdiğindeki sevincine benzer bir duyguyla biten eserimin altını kapattım. 2'li odun ekmeğiyle tavayı kaptığım gibi masaya oturdum. Ekmekten büyük parçalar kopararak tavaya banıyordum hararetli hararetli. İftar sofralarındaki tabakları sünnetler gibi tavayı sünnetlemiştim. Büyüsüne kapıldığım patatesli yumurtanın bitmesiyle normale dönmüştüm. Ve o anda okula geç kaldığımı anladım. Apar topar evden çıktım tokluğun getirdiği miskinlikle...

Yani burdaki anlatılmak istenen; Patatesli Yumurta deyip geçme..
Böylesine yapan birini hiç duydun  mu?

12 Ocak 2010 Salı

Mehmet Akif ERSOY' dan..


- Gül yüzlülerin kirini gülsuyu kokan gözyaşları alır ve damla ,damla gül
dökülen ellerde gül kokusu kalır.

- Tohumu eken bilir,
Göz yaşın döken bilir,
Gül kadrin diken değil,
Çileyi çeken bilir.


- Ve ey gözyaşım,
Bulutuna sadık yağmurlar gibi gel,
Ve kadim bir dostu uğurlar gibi git.
Geceyi içine döken tomurcukların yeşiliyle gel;
Goncayı açılsın diye bekleyen bülbülün diliyle git
Bülbüller konan dallarda yaprak gibi gel,
Ve derinlerde bendini yıkan bir ırmak gibi git.
Pişmanlık dolu yüreklerden sancılarla git .

- Ve ağlamaktan korkma gözüm!..
Ağla ki kirlenmiş olan vicdanın gözyaşınla yıkansın
Ağlamak hassas ruhların ferahlama gayreti ve vicdan da yanan ateşi göz yaşlarıyla söndürme hamlesidir.

MADEM Kİ GÖZYAŞI BİR KUTLU DEMDİR... AĞLAMAYI BİLEN GÖZLER İÇİN O BİR ERDEMDİR..

- Bir ateş düşünün, dumanı âh ile çıkar da külleri göz yaşına karışır ya,
Hayat bir mum alegorisidir. Hani, mumun başındaki yanış gözde yaş olur da gözyaşı alevle barışır ya,
Alev can ipliğini yakınca, acıdır ki, bedenini eritir de mumun, su ile alev birbiriyle yarışır ya,
Gözyaşıdır ki yıkayarak yakar, yakarak yıkar. Arıtır ve eritir; temizler ve
gizler Fazilettir, diyettir.
Bu yüzden denilir ki gözyaşı yiğitler kârıdır ve
civanmertler vakarıdır.

- Şaire unuttuğu mısrayı bir gözyaşı hatırlatır,
Şehrazad üveyikler uçuran acıları bir gözyaşı anlatır.
Sancılı damarlarda ölümcül çılgınlıkları gözyaşıdır okuyan satır satır.
Toplasan gözyaşlarını âşıkın, dalgalı bir deniz olur;
Süzülürken bağrından, yakar geçer iz olur.
Yalnız doğar gibi her insan, yalnız akar her damla ve yağmur yağmur gözyaşıyla ıslanır nisan.
Enson, yağmur kuşları konar kuşpalazı çocukların salıncaklarına,
gözyaşı şefkat olur.

- BENİM DAVAM BEŞERİ DEĞİLKİ ÜMÜDİM KIRILGAN OLSUN…

- Bütün boşluklarını sen doldurdun ömrümün Söylenmedik sözler yerine sen
vardın yanımda. Sevdaya dair yeminlerden sonra sen vardın. Köhne zamanın
direnci adına, acı çağların yaşlısı ve genci adına yine sen vardın. Dikenler
gülden habersiz iken, gözler dilden de fersiz iken; zamanından geriye düşmüş
acılar için, mânâda biçimleri yitiren sancılar için; aynalarda eriyen
sırlardan taşarak, ucu kıyamete çıkan asırları aşarak; gerçekten daha gerçek
kelamlarda ve Güzeller Güzelinden vuslat müjdeli selamlarda sen vardınHep
sen vardın...

- Bir gözyaşı, bir cevherdir ateşten kaynayan ve alev gibi yanan. Özü sudur
ama avuçta bir yalım, gönülde bir yangin olur.

- Kim demiş Avrupa insanı medeni.
Ne edep var ne haya çırılçıplak bedeni.
Medeni olmak açmaksa bedeni
Desenize hayvanlar sizden daha medeni..


M.Akif ERSOY